Dünden, Yüzden kalanlar…
Ah canımın içi insan
Kendini anlamaya çalışan
Kendini kendinden yola çıkarak anlamaya çalışan insan.
En zayıf yerinden dünyaya açılan
Dünyaya açıldığı yerlerden kırılan
Kırıldığı yerlerden kendini gören
Gördükçe dünyayı da, ötekini de, kendini de tanıyan insan.
Peki bu kendilik seyrimizde;
Ötekinin, ötekinin ‘yüz’ünün hikayelerimizdeki yeri neresi sizce?
Bize getirdiği sadece bir onaylanma arzusu mu, yoksa onaylama sorumluluğuda mı beraberinde?
Ya o sorumluluğun ilk teması şekillendirmedeki etkisi…
Belki de ilk yüz yüze geliş sandığımız gibi estetik değil, etik bir meseledir, hı olamaz mıi?
Acaba biraz da bu yüzden mi yan yana gelmekten, yüz yüze bakmaktan çekiniyoruz.
Acaba başkasına açıldığımız o anlar; bizi hem kırılganlaştırdığı, hem ötekinin varlığında erittiği için mi?
Hem var ettiği, hem yok ettiği için mi uzak durmayı tercih ediyoruz.
Ne dersiniz?
“Yüzün bendeki tezahürü ziyarettir” şeklinde bir ifade kullandı bir Hocamız dün Levinas’tan ve yüzden bahsederken. Yüzü aydınlandı, bu cümleyi kurarken, nasıl aydınlanmasın, ne güzel bir ifade.
“Ötekinin yüzü bana kapıyı aç diyen misafirdir”
Demese de, biz onu hep öyle varsayarız.
Çünkü yüzün asla tamamiyle karşılanmayacak olan sonsuz talepkarlığında biz
Kendimizi hep sorumlu sayarız.
Bir kapıyı açsak da bir diğerini hep kapalı tutarız.
Ve bu yüzden de hep suçlu hissederiz.
Sorumluluk ve suçluluktan yüklendiklerimizle ise
bizi yokluğunda noksan varlığında insan kılan
ağır mı ağır bir ‘sorun’un altında ezilir gideriz.
Sorunun ait olduğu adres ise hiç değişmez.
“… sorun misafirde değil ev sahibindedir”.
Lara UTKU İNCE
Görsel: DALL-E
1.2.23
23:15:12
(Olafur Arnalds –life story)